MHP Genel Lideri Devlet Bahçeli partisinin küme toplantısında yaptığı konuşmada Boğaziçi Üniversitesi’nde Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasına karşı yapılan aksiyonların terörle kontaklı olduğunu tez etti. CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Öğrenciler ne yaptı Allah aşkına? Cam çerçeve mi kırdılar? Toplantı ve şov yaptılar. Anayasal haklarıdır” kelamlarını eleştiren Bahçeli, annelere de ‘evlatlarınıza sahip çıkın’ dedi.
HDP ve CHP ortasında yapılan görüşmenin akabinde ortak basın toplantısı yapılmaması için, “Anlaşıldığı kadarıyla CHP Genel Lideri, HDP’ye karşı siyasi koronadan ötürü toplumsal uzaklık koymuştur” diyen Bahçeli’nin açıklamalarından satır başları şöyle:
ALAYINIZI UYARIYORUM: Biliyor ve görüyoruz ki, Türk milletinin ezeli meziyetlerinden, emsalsiz faziletlerinden, yüksek kabiliyetlerinden habersiz olanların ulusal ve manevi bedelleri bilmesi, bunlara riayet ve sadakat göstermesi hayal ötesi bir beklentidir. Bir sefer herkesin kabul etmesi, değilse bile anlaması gereken konu şudur: Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’nin lehine ve faydasına olmadığına inandığı her tahrik yahut her teşebbüs karşısında tek başına da kalsa sonuna kadar direnmiştir. Bu legal direniş ve gayret bundan sonra da motamot korunacaktır. Türkiye üzerinde plan yapanlar, milletin vermediği yetkiyi almak için kuyrukta bekleyenler, demokrasi dışı arayışlara heves edenler, birebir vakitte dış güçlerden namertçe medet umanlar, alayınızı uyarıyorum; girdiğiniz yolun sonu uçurum, akıbetiniz mahvoluştur. Cumhur İttifakı düşmeden, Milliyetçi Hareket Partisi teslim alınmadan bu vatanı bölemezsiniz, bu devleti yıkamazsınız, bu milleti karanlığa çekemezseniz. Yaparız diyen varsa hodri meydan; son neferimize kadar da uğraşa seve seve atılmaya billahi varız ve buradayız. Türk milletinin hassasiyetleriyle oynamak, ulusal güvenliğimizle ve iç barış ortamıyla kutuplaşmak hiç kimseye bir yarar sağlamayacaktır. İkazla hatırlatıyorum, Türkiye düşmanlarının dolduruşuna gelip maşalık vazifesine talip olanlar maşeri vicdan önünde sonuna kadar hesap vereceklerini unutmasınlar.
BUNLAR NEDEN YOLA DÜŞTÜ? Cumhur İttifakı’nın iki ana paydaşı olan MHP ile AK Parti dışındaki partiler Türk siyasetinde çölleşmenin, hatta içten içe çürümenin yegane failleridir. Bu partilerin siyasetleri tutsak, filleri tuzak, akılları kiralıktır. Ne dedikleri belirlidir, ne de duruşları berraktır. Türkiye gitgide ağırlaşan, ağırlaştıkça istikametinden sapan bir siyaset probleminin tüm emarelerine muhataptır. Siyasete hâkim olan dağınıklıklar, sorumsuz beyanlar, hazırlıksız teklifler, ani kopuşlar, kısır hengameler, derin çatlaklar, gün çok değişen ilgi ağları, gayri yasal emeller, gayri ahlaki irtibatlar demokrasi kültürümüz açısından korku vericidir. Malum partilerin paçaları tutuşmuş üzere kapı kapı dolaşmaları, telaş içinde birbirlerine gidip gelmeleri, kameralar karşında zoraki gülümsemelerle poz vermeleri bugünlerde epey sıklaştı ve ağırlaştı. Doğrusunu isterseniz merak ediyoruz, bayram değil seyran değil, bunların kulağına kimler neyi fısıldadı da ortalığa düştüler?
CHP VE HDP KİMİ KANDIRACAKLAR? Üçüncü yol arayışları, koltuk hengameleri, çıkar çabaları, yeni ittifak kurma niyetleri, parti içi kaynamalar derken, siyasetin zillet ayağı toz duman içindedir. Bu ortada CHP ile HDP ortasındaki görüşme trafiği ve sonrasındaki sisli, bir o kadar da sinsi görüntü gözümüzden kaçmamıştır. HDP heyetinin CHP idaresiyle görüşmesinden çabucak sonra, aşinası olduğumuz müşterek basın toplantısı CHP’nin kurnazlığı nedeniyle yapılamamış, HDP kendi çalıp kendi oynamıştır. Anlaşıldığı kadarıyla CHP Genel Lideri, HDP’ye karşı siyasi koronadan ötürü toplumsal uzaklık koymuştur. Bu ne yaman bir çelişkidir? Bu nasıl bir ittifak iştirakidir? İçeride can ciğer kuzu sarması, dışarı çıkınca ne sen teşhis beni, ne de ben seni. Görünen gerçek işte budur. CHP ile HDP kimi kandıracaklarını zannediyorlar? Madem basının ve hatta milletimizin karşısına çıkmaya yüzünüz yok, yüreğiniz yok, yüreğiniz yok, o vakit niçin görüşüyorsunuz? Nasıl bir karakter taşıyorsunuz? Haydi korkuyorsunuz diyelim, neden yürek yemiş üzere konuşuyorsunuz?
CHP GENEL LİDERİ SU KAYNATTI: Birbirine kefil olamayanlara, birbirine sahip çıkamayanlara, birbirinin yanında dahi duramayanlara Türkiye emanet edilir mi? Millet CHP-HDP-İP ortasındaki dalavereye hiç kanar mı? Bu orta oyununa hiç aldanır mı? Art kapıda buluşmayın, aile fotoğrafına girmekten kaçınmayın, mertseniz, üzerini örteceğiniz bir ayıbınız yoksa çıkın sahneye de uzunluğunuzu görelim, kaç kilo olduğunuzu öğrenelim. Birebir tavrı terörist Demirtaş ile kahvaltıya hazırlanan İP’in liderinden da bekliyor, bunu istiyoruz. Kaçak güreşmeyin, minderden kaçmayın, kıvraklıklar yapmayın. Haydi buyurunuz, bizim ittifakımız, ittifak ortağımız muhakkaktır. Bizim amaçlarımız, 2023’deki Cumhurbaşkanı adayımız da bilinmektedir. Allah’a şükürler olsun ki, saklayacak, gizleyecek, korkacak hiçbir açığımız, hiçbir zaaf yahut yanlışımız yoktur. Sayın Cumhurbaşkanımızla gereksinim hasıl olduğunda görüşürüz, konuşuruz, ülke problemleri hakkında fikirlerimizi paylaşırız. Ortamızda pazarlık yok, ihtilaf yok, utanacağımız bir mevzumuz yok. CHP Genel Lideri kapalı devre siyaset alışkanlığını terk etmelidir. Dürüst olmalıdır, şeffaf olmalıdır, demokratik olmalıdır, PKK’dan FETÖ’ye kadar terör örgütleriyle ortasına duvar örmelidir. HDP’yle CHP ve İP ortasındaki yasak ilginin bir bedeli de olmalıdır. CHP’nin HDP ile görüşmesi demek PKK’yla teması demektir. Zillet ittifakının görünmeyen ortakları PKK’dır, FETÖ’dür, Sorosdur, rant ve faiz lobisidir. CHP Genel Lideri son günlerde paniğe kapılmış ve su kaynatmıştır. Üslubu HDP’li bir bölücünün üslubuyla iyice aynılaşmıştır. Buradan baktığımızda CHP ile HDP’yi ayırt etmekte zorlandığımızı, devamlı birbirlerine karıştırdığımızı bilhassa ve altını çizerek tabir etmek istiyorum. Buna da hayıflanıyor, üzülüyoruz.
İZMİR’DE ÖZERK İDARE Mİ KURULDU? Çünkü CHP’ye bakınca Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü görmemiz gerekirken, onun yapıtlarına ve emanetlerine düşman kesilmiş mihrakların köşe başlarını nasıl da tuttuğunu kaygıyla takip ediyoruz. CHP savruluyor, bu partinin küçük kuklası İP sallanıyor. Bu gidişle CHP’nin HDP tarafından asimile edilmesi, sömürge partisi haline dönüştürülmesi sanıyorum kaçınılmazdır. Tavsiyem CHP idaresinin Kandil’e değil Anıtkabir’e bakması, terör örgütlerinden değil Kuvayı Milliye’den feyz almasıdır. Tekrar bir öbür tavsiyem, demokrasiyi ABD’de değil, iradenin ve egemenliğin tek sahibi büyük Türk milletinin varlığında arayıp bulmasıdır. CHP Genel Lideri, geçen hafta İzmir Çiğli Tramvay Hattı’nın Temel Atma Töreni’nde yapmış olduğu konuşmayla HDP’yi temsil ettiğini gıyaben de olsa bir sefer daha ispatlamıştır. Kılıçdaroğlu, memleketler arası piyasaların İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne Hazine’ye verdiklerinden daha düşük faizle kredi verdiklerini söyleyerek ya siyasi kulvarındaki değişikliği teyit etmiş ya da Farabi’nin bilgisiz siyaset kavramına yeni bir boyut eklemiştir. Gerçek olan şudur: CHP Genel Başkanı’nın, Hazine’nin tahvil ihracı ile milletlerarası finansman kuruluşlarından proje kredisi sağlanması konusundaki ayrımı bilmediği ya da çarpıttığı ortaya çıkmıştır. Çok taraflı kalkınma bankalarından yapılan özel emelli proje finansmanı kredilerinin kuralları ile bütçe finansmanı gayesiyle yapılan hazine tahvil ihraç getirilerinin mukayesesi tarihi bir kusurdur. Kılıçdaroğlu’nun iktisattan anladığı buysa, vay milletimizin haline, vay CHP’ye oy veren vatandaşlarımızın kırılan hayallerine. Bunlar Martın sonu bahar diyorlardı, kast ettikleri meğer kara kışmış, bıçak üzere ayazlara ön hazırlıkmış. İzmir Büyükşehir Belediyesi, devlet içinde devlet değildir. Devlet tektir, herkes duysun ve bilsin ki bu devlet Türkiye Cumhuriyeti’dir. Şayet belediye dış finansman kullanacaksa, bunun müsaade mercii, onay makamı Hazine ve Maliye Bakanlığı’dır. İzmir’de özerk bir idare kuruldu da bizim mi haberimiz olmadı?
GENÇLİĞİN KANI SÜRATLİ AKAR: Bu sorumsuz, sakat ve sıkıntılı açıklamayla Kılıçdaroğlu ne yapmaya çalışıyor? Neyin kozasını örüyor? Nereye varmak istiyor? CHP’li belediye liderleri, belediye işlerinden öbür her şeye burunlarını sokmaktadır. Kimisi 2023 yılında iktidar değişikliği olacak der, kimisi rektörlere mektup muharrir, kimisi de bir palavraya bin palavra katıp milleti aldatır. Bu devran bu türlü gitmeyecek, bu kervan bu biçimde ilerlemeyecek. Demokratik hesaplaşma vakti geldiğinde, kimin alnı ak, kimin yüzü kara, kimin başı dik kimin boynu eğik milletimizin hakemliğinde herkes görecek, suyu çekilen zillet ittifakı karaya vurup dağılacaktır. Türk gençliği bizim öz inancımız, istikbalimizin teminatlarıdır. Onları heba edemeyiz, israf edemeyiz, geleceklerini riske atamayız, atanlara da göz yumamayız. Yumarsak şayet bunu tarihe anlatamayız, bunun hesabını Mahkemeyi Kübra’da veremeyiz. Gençlik kanın süratli kaynadığı bir devirdir. Hepimiz bu evrelerden geçtik, onlar ne yaşamışsa biz de benzerilerini deneyim ettik. Türk gençliğinin heyecanlarını, maksatlarını, duygusallıklarını, hayata ve hadiselere eleştirisel ya da tepkisel bakışlarını istismar etmek isteyen küme yahut örgütler her vakit var olmuştur. Biz yurt odalarında bir simidi bölüşüp yiyen, soğuk kış günlerinde bir paltoyu sırayla giyen, sıcak bir çay içmek için borç para isteyen bir geçmişin içinden gelen topluluğuz. Parası olan olmayana verdi, olan daha çok paylaştı, böylelikle azımız çok oldu. İşsizliği, parasızlığı, açlığı, çaresizliği, gurbeti, hakkının gasp edilmesini sorarım sizlere, Davacılardan daha iyi bilen var mıdır?
GELECEKLERİNİ KAYBETMELERİNDEN MEMNUNLUK DUYAR MISINIZ? Bunların hiç birisi yasa dışı örgütlere sempati duyulmasının münasebeti olamaz. Biz öğrenciyi de biliriz, teröristi de biliriz. Biz mazlumları da tanırız, zalimleri de tanırız. Boğaziçi Üniversitesi’nde yasal ve yasal sonlar çerçevesinde ataması yapılan rektöre itiraz edenlerin ana dinamiği, provokasyon merkezi, taarruz üssü marjinal örgütlerdir. Bir öğrencinin DHKPC ile ne işi olur? İstanbul’a okumak, hayatını kazanmak, milletine ve ülkesine iyi bir evlat olmak için gelen bir gencimizin yasa dışı sol örgütlerin yuvalandığı hücre konutlarıyla ne bağı olacaktır? İnsanlık düşmanlarının değirmenine su taşıması, militan açığını destek etmesi akılla, mantıkla, insanlıkla izah edilebilir mi? Rektör atanması “Yasal olabilir, lakin demokratik değil” diyenler, kendi fikir ve niyetinizden öteki her görüşe hazımsızlık ve tahammülsüzlük göstermeniz demokrasinin neresiyle bağdaşmaktadır? Katil polis demek, mesela İstanbul Kadıköy’de polis otolarını taşlamak, esnafa saldırmak, sivillere sataşmak tabir ve niyet hürriyetinin neresine sığmaktadır? 1 Şubat’taki olaylarda gözaltına alınan 108 şahıstan 101’nin Boğaziçi Üniversitesi’yle ilgisi ve ilişiği yoktur. Bu 101 kişinin 79’u DHKPC ve TKP-ML örgüt üyesidir. Evlatlarını üniversiteye gönderen saygıdeğer analarımız, çocuğunuz bu örgütlerin eline düşerse bundan şad olur musunuz? Taşlarla, sopalarla sokak sokak polislerle çatışmalarından, geleceklerini kaybetmelerinden memnunluk duyar mısınız?
EVLATLARINIZA SAHİP ÇIKIN: Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin evlatlarını hür bırakın diyor. Kendisine nazaran hava güzel, diğerlerinin sırtından kurban kesmesi kolay. Saygıdeğer analarımız, çağrımı tekrarlıyorum: Evlatlarınıza siz sahip çıkın. Ne Kılıçdaroğlu’nun eline ne de onun bunun keyfine bırakmayın. Öğrenci öteki, terörist oburdur. Dost öteki, düşman oburdur. Hain öbür, kahraman diğerdir. Bunların birbirine karıştırılması felakettir. Öğrencilerimizin haklı, yasal, ahlaki ve türel kaygılarına kulak vermek elbette misyonumuzdur. Çünkü onlar geleceğin Türkiye’sinin mimarları olacaktır. Lakin terör örgütüyle irtibat ve iltisakı olanlar öğrenci değil, hatalıdır. Bununla birlikte öğrenci olmayan, rastgele bir üniversiteye kaydı bulunmayan yasa örgüt mensupları ne arıyor üniversite kapılarında? Devletin güvenlik güçleri bu kepazeliğe sessiz mi dursun? Türkiye kapanın elinde mi kalsın? Kalabalığı toplayıp sabah birinci gelen üniversitelerde derebeylik mi ilan etsin? Kılıçdaroğlu diyor ki: “Öğrenciler ne yaptı Allah aşkına? Cam çerçeve mi kırdılar? Toplantı ve şov yaptılar. Anayasal haklarıdır.” Dostlarıyla iktidar olacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, iktisattan anlamadığı üzere, zahmet edip Anayasa’yı da okumamış. Anayasa’nın 34. Hususu “Toplantı ve Şov Yürüyüşü Düzenleme Hakkı”na dair karardır. Bu hakkın nasıl ve hangi hallerde sonlandırılacağı muhakkaktır. Anayasa’nın 14.Maddesi, temel hak ve hürriyetlerin berbata kullanılamamasıyla ilgili kuralları şöyle anlatmaktadır: “Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle ayrılamaz bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” “Anayasa kararlarından hiçbiri, devlete yahut şahıslara, Anayasa’yla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini yahut Anayasa’da belirtilenden daha geniş biçimde sonlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak halde yorumlanamaz.”
PİRİ’NİN DAYANAĞI BEDELSİZDİR: Boğaziçi Üniversitesi’nde fitne düzeneği kuran, devletle öğrenciyi cepheleştirmek için kolları sıvayan, cılızlaşan olayları başka vilayetlere ve üniversitelere taşımak için fırsat kollayan, buradan bir halk hareketi çıkar mı diye bekleyen, buna dayanak olan kim varsa alçak ve hain bir projenin figüranıdır. Türkiye, Anayasa’da teminat altına alınan temel hak ve hürriyetleri muhafaza konusundaki iradesini gerçekleştirmekte olduğu ıslahat adımlarıyla göstermiştir. Terör örgütleri ve terörle ilişkili çevrelerin bu alanlardaki istismarına karşı uğraştan geri dönüş düşünülemeyecektir. İstanbul’da sokağa çıkan HDP milletvekillerinin eğitimle, öğretimle, öğrenci haklarıyla, üniversiteyle ne alakaları vardır? HDP, CHP, İP, ne geleceği ne de devası olan öteki icazetli partilerin Türkiye’nin karışması maksadıyla kaosa oynadıkları inkar edilemez bir gerçektir. ABD’nin, AB’nin, hatta Birleşmiş Milletler’in bu çerçevede açıklama üstüne açıklama yapması içişlerimize küstahça karışmanın yanı sıra, şirret bir tezgahın varlığına işarettir. Avrupa Parlamentosu Türkiye eski Raportörü Piri’nin Boğaziçi Üniversitesi’nde konuşlanan örgütlere, Sorosçu Osman Kavala’ya, terörist Demirtaş’a dayanak açıklaması yalnızca mizah mecmualarına husus olacak bir meczupluktan ibarettir. Ve kıymetsizdir.
TWİTTER KISITLADI DEMEK Kİ HAKİKAT YOLDAYIZ: ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün kaygı duyduklarını ileri sürmesi de çelişki yumağıdır. Bu sözcünün, daha bir ay evvel Kongre binalarına yapılan baskını, yaşanan çatışmaları, beş kişinin mevtini, hatta Biden tarafından darbe argümanlarını hafıza kayıtlarından çıkardığı anlaşılmaktadır. Bize nazaran herkes kendi işine bakmalı, kendi önünden yemeli, kendi söküğünü dikmekle meşgul olmalıdır. Hiç kimse bize demokrasi dersi veremez, vermeye cüreti yetmez. Kimin ne kadar demokratik olup olmadığını, insanlık bedellerine ne kadar hürmet duyup duymadığını dünya alem bilmekte ve görmektedir. Tüm dünyada LGBT haklarının koruyucusu olacaklarını söyleyenlere sesleniyorum; Müslüman Türk milleti bu oyuna gelmez, bu zokayı yutmaz, bu kirli kampanyanın tuzağına düşmez. Gösterdiğimiz haklı yansılar, terör örgütlerine yönelik haysiyetli sözlerimiz Okyanus ötesinden cevaplanıyor. Biz teröristlere yükleniyoruz, dijital terör, dijital faşizm, despot nitelikli post truth periyodun elebaşları oklarını bize yöneltiyor. Demokrasiden, haktan, hukuktan, özgürlükten bahsedenler tabir ve fikir hürriyetine keyfi olarak kast ediyorlar. Geçen hafta Twitter, kimi paylaşımlarıma sansür uyguladı, kısıtlama getirdi. Demek ki çok yanlışsız yoldayız, kelamımız ve tespitimiz çok isabetliymiş. Varsın kısıtlasınlar, isterse bütün iletilerimi kaldırsınlar, merhum vatan şairimiz Namık Kemal’in dediği üzere; “Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin, dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten.”
İPE UN SERİYORLAR: Twitter’in beğenmediği şu mesajımı yeri gelmişken tekrarlamakta yarar mülahaza ediyor ve boyun eğmeyeceğimizi haykırıyorum: “Sırtlarını casuslara, zalimlere, karanlık çevrelere dayamış olanlar evlat değil başı ezilmesi gereken yılanlardır. Yasa dışı hareketleri başka üniversitelere teşmil etmek için kuyruğa girenler bunun bedelini acıklı halde ödemelidir.” Görüşüm birebirdir, fikrim birebirdir, beklentim birebirdir. Hakikaten teröristlerin başı ezilmelidir. Biz Türkiye’yiz, Türk milletiyiz, her gün korkakça yaşamaktansa bir gün kahramanca şehadeti dileriz. Anayasa tecrübemizin 145 yıllık bir mazisi vardır. Türkiye’nin yeni bir anayasaya muhtaçlığı olduğu kuşkusuzdur ve yeni hükümet sistemiyle bu durum mecburî bir hal almıştır. Parlamenter sistemin izlerini silmek, kalıntılarını temizlemek lazımdır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ruhuna ve dokusuna uygun yeni bir anayasa yazılması geniş bir uzlaşmayla sağlanmalı ve milletimize kazandırılmalıdır. Cumhur İttifakı olarak bu bahiste anlayış, maksat ve prensip birlikteliğimiz çok nettir. Bu ortada yine anayasa yazılmasını ikinci cumhuriyet olarak çeviri edenlerin ciddiye alınacak hiçbir yanları olmayacaktır. Tıpkı şahısların darbe anayasasıyla ülke idaresine talip olmaları tutarsızlık ve tenakuzdur. Cumhuriyet nedir diye sorsanız iki cümle kuramayan siyasetçilerin işlemeye başlayan süreci hezeyanla perçinlenmiş polemiklere hapsetme niyetleri siyasi hafifliğin sonucudur. Bunlar itibarsızdır, ipe un sermekle meşguldür.
ANAYASALARIN DEĞİŞMESİ DOĞALDIR: 2 Şubat 2021 tarihinde yaptığımız yazılı basın açıklamamızla yeni anayasa çalışmalarına bakışımız kamuoyuyla paylaşılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşmemiz de verimli ve yapan bir atmosferde geçmiştir. Anayasalar, bir ülkenin işleyiş ve ilerleyişinin, toplumun bir ortada yaşama iradesinin siyasi ve türel evrakı olup değişmeyecek yahut yeni baştan yazılamayacak metinler değildir. Canlı ve gelişen dinamik süreçlere tabi olan toplumun, pahaların, çağın, idare yapısının ve vaktin istikametine ve yönelişine uygun olarak anayasaların da değişime uğraması yahut yine yazılması kaçınılmaz olduğu kadar da doğaldır. Gelişmeler, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birlikte yeni bir anayasa yazılmasının mecburiyet olduğunu göstermektedir. Artık bu bahsi muhkem ve müstesna bir uzlaşma ve demokratik imkanlarla kapatmanın vakti gelmiştir. Her parti yeni bir anayasadan bahsediyor ya da değişmesini öneriyor. O vakit tutarlılık gereği bütün partilerin Anayasa’nın birinci dört hususuna bağlı, vatandaşlık tarifine sadık bir siyasi tavırla bir ortaya gelmesi milletimizin talep ve beklentisidir. Milliyetçi Hareket Partisi yeni baştan anayasa yazım sürecine vardır ve çalışmalarına içtenlikle, önyargısız halde başlamıştır. Unutmayalım ki, kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. (HABER MERKEZİ)
Gazete Duvar
