Artan korona virüsü hadiseleri ve ölümlerin önlenmesi için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün yaptığı tam kapanma açıklamasının akabinde, İstanbul Tabip Odası, “Ekonomik, toplumsal takviyesiz kapanma olmaz” dedi.
‘ÖNLEMLER, MESELELER EŞİT DAĞITILMALI’
İstanbul Tabip Odası İdare Heyeti Lideri Prof. Dr. Pınar Sahip, kapanmaya ait, süratli bir kapanma yapılarak haziran ayında turizm dalına ülkenin hazırlandığını söyledi. Sahip, kelamlarına şöyle devam etti: “Geldiğimiz noktada dün mecburen algı yönetilerek bir açıklama yaptılar. Ülkemizdeki hadise sayıları artık dünyadaki listelerin en üst seviyelerine çıkmış vaziyette. Ağır bakım servislerinde yataklar dolmuştur. Lakin açıklanan tedbirlere baktığımızda ne yazık ki bunun gerçek manada toplumsal bir devletin gereklerinin yerine getiren bir açıklama olduğu ve sahiden çarkların durduğu söylenemez. Zira maalesef üretim, tedarik, inşaat üzere birçok alanda emekçiler çalışmaya devam edecek. Halbuki hayati olan alanlar dışında bütün çarkların kapatılması gerekiyordu. Fakat natürel ki önlemler, dayanaklar sağlanarak bunların yapılması gerekiyordu. Ne yazık ki dünkü açıklamada bunların hiçbirini görmemekteyiz. Şu anda süratli bir kapanma yapılarak haziran ayında turizm dalına ülkemizin hazırlandığını görüyoruz. Tedbirler, problemler eşit dağıtılmalı. Pandemi devrinde bilhassa çok gelir elde eden iş alanları var. Çok zenginleşen işverenler var. Bütün bunlar, küçük esnafa, çalışmayanlara, fakirlere dayanak verebilir. Dayanışmaya açık kibirli olmayan, bilimin ışığında salgın siyasetine ivedilikle muhtaçlık var. Bir an evvel bu hususun bilimiyle uğraşan bizim üzere meslek örgütlerine devretmeli. Zira yalnızca üç haftalık tam kapanma olmayan bu uygulamayla salgın yönetilemeyecek.”
‘SALGINI DEĞİL, ALGIYI YÖNETMEYE BAŞLADILAR’
Basın açıklamasını İstanbul Tabip Odası İdare heyeti üyesi Dr. Osman Öztürk okudu. Eksik, yanlış, tutarsız siyasetler, başarısız salgın idaresi nedeniyle ülkede denetim altına alınamayan COVID-19 pandemisinin üçüncü ve en büyük pikini yaptığını belirten Öztürk şunları söyledi: “Gelinen noktada Türkiye nüfus yoğunluğuna nazaran Dünya ölçeğinde en fazla olay sayısına sahip ülke pozisyonundadır. Alınmayan önlemlerin, lebaleb parti kongrelerinin, beşerler en yakınlarına veda edemezken siyasetçilerin katıldığı kalabalık cenaze merasimlerinin bedelini başta sıhhat çalışanları olmak üzere bütün yurttaşlarımız ödüyor. Türkiye sıhhat sistemi çöktü. Her gün çaresizlik içinde yeni ölümlere tanıklık etmekten tükeniyoruz. Her şey başta Sıhhat Bakanlığı olmak üzere herkesin gözü önünde oldu. Tüm ikazlarımıza karşın gereken tedbirleri almak yerine salgını değil algıyı yönetmeye, on binlerce insanın öldüğü bu felaketten “başarı hikayesi” çıkarmaya çalıştılar.”
ÖNLEMLERE AİT 8 TEKLİF
Özütürk, dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tam kapanmaya ait açıkladığı tedbirlere ait şu değerlendirmeyi yaptı: “Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına nazaran 26.04.2021 günü hayatını kaybeden 353 yurttaşımızla birlikte COVID-19 nedeniyle şimdiye kadar yitirdiğimiz insanlarımızın sayısı 38.711’e; birebir gün tespit edilen 37.321 yeni olay ile birlikte toplam hadise sayısı 4.667.281’e yükseldi. (Başta belediyelerin açıkladığı geçen yıllara nazaran “fazladan ölümler” ve yapılan gerçekçi tahliller ise vefat sayılarının Bakanlığın açıkladığının üç katı kadar olduğunu gösteriyor.)
Dün Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan ve İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgeyle 29 Nisan 2021 Perşembe saat 19.00’dan itibaren 17 Mayıs 2021 Pazartesi günü saat 05.00’e kadar ‘tam kapanma’ uygulamasına geçildiği duyuruldu. Öncelikle bugün prestijiyle gelinen basamağın bütün sorumluluğunun ülkeyi yönetenlerde olduğunu belirtmek isteriz. İkinci olarak; aylardır bütün ikazlarımıza karşın gerekli tedbirleri almayanlar bu müddette ölen bütün yurttaşlarımızın vebalini taşımaktadırlar.
Dün alınan önlemlerle ilgili en önemli değerlendirmelerimiz:
1- Üretim, imalat, tedarik ve lojistik zincirlerinin aksamaması için çarkların dönmeye, çalışanların çalışmaya devam ettiği tedbirler dizisine “tam kapanma” denemez. Bu kararı alanlar emekçilerin hayatına paha vermediklerini açık olarak göstermişlerdir. Yapılması gereken ekonomik ve toplumsal takviyelerin sağlanması; temel, zarurî ve acil mal ve hizmet üreten işler dışında bütün işlerde çalışmanın durdurulması, çalışmanın sürdüğü dallarda mesai saatlerinin kısaltılması ve mümkün olan işlerde konuttan çalışmaya geçilmesidir. Temel olarak açık havada, kalabalık olmayan ortamlarda bulunmanın kısıtlanması yerine tüm kapalı ortamlarda belirli sayının üzerinde bir ortada bulunmayı önleyen bir strateji benimsenmelidir.
2- Ekonomik, toplumsal takviyesiz kapanma olmaz. İnsanların yaşayabilmeleri için gerekli dayanağı vermeden meskenlerine kapatmak açıkça açlığa, yoksulluğa ve vefata mahkum etmektir. Türkiye’nin, halkının muhtaçlıklarını iki hafta değil, aylarca karşılayabilecek kaynakları vardır. Bütün sorun bu kaynakların toplum için değil, başta yandaş müteahhitler olmak üzere işverenler için kullanılmasından kaynaklanmaktadır. ‘Kapanma’ mühletince bütün çalışanlar fiyatlı müsaadeli sayılmalı; işsizlere, fakirlere, küçük esnafa, köylülere ekonomik takviye sağlanmalıdır. Tüketici, konut ve taşıt kredileri ile kredi kartı borçları ve elektrik, su, doğalgaz ve irtibat faturaları faiz işletilmeden ertelenmelidir.
3- Bugün gelinen noktada kaçınılmaz olmakla birlikte ‘kapanma’, salgını külliyen durduracak sihirli bir formül değildir. ‘Kapanma’ ne kadar sıkı, düzgün uygulanırsa uygulansın sonrasındaki açılma süreci hakikat yönetilmezse salgında başa dönülmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle ‘kapanma’ ile hadise sayılarında azalma sağlanması sonrasında ‘kademeli, denetimli açılma’ uygulanmalıdır. Şehirlerarası seyahat yasaklanırken milletlerarası seyahat için rastgele bir kısıtlamaya gidilmemesi, varyant virüslerin ülkemizde yayılmasında en kıymetli kaynak olduğu düşünülen yurtdışından ülkeye giriş yapanların belli müddet izolasyonu ile ilgili rastgele bir düzenleme yapılmaması değerli bir eksikliktir.
4- Salgın sürecini yalnızca ‘aç/kapa’ döngüsüyle sürdürmek mümkün değildir. Salgının başından bu yana söylediğimiz üzere hastaların ve temaslıların tespiti için testler yaygınlaştırılmalı; tesirli ve sistematik filyasyon uygulanmalı; hasta şahısların izolasyonu ve temaslıların karantina altına alınması için konutlarında uygun şartların olmadığı durumlarda kamuya ilişkin yurtlar, misafirhaneler ve gibisi yerler bu maksatla kullanılmalıdır. Salgına karşı gayrette en değerli çaba aracımız ise aşıdır. Türkiye, on sekiz yaş üzeri nüfusu bütünüyle aşılayabileceği ölçüde aşıyı gecikmeksizin temin etmeli ve süratle aşılamalıdır.
5- Türkiye’nin şimdiye kadar sürdürdüğü salgın siyasetindeki en büyük yanılgı salgını hastanelerde karşılamaya çalışması olmuştur. Halbuki salgın çabası hastanelerde değil alanda, birinci basamakta kazanılır. Lakin ne yazık ki AKP devrinde uygulanan ‘Sağlık Reformu’ sürecinde birinci basamak sıhhat hizmetleri parçalanmış ve yalnızca kendisine kayıtlı listeye hizmet sunmakla yükümlü aile hekimliği sistemi bu gayrette gereğince yer alamamıştır. Alınan önlemlerle hasta ve vefat sayıları düşürülse bile çabanın faal bir formda sürdürülebilmesi için birinci basamak sıhhat hizmetleri yine organize edilmelidir. Bunun için süratle uygulanacak ‘Yeniden Sosyalizasyon’ programıyla esirgeyici hekimliği önceleyen, nüfus tabanlı, takım çalışmasına dayalı birinci basamak sıhhat örgütlenmesi hayata geçirilmelidir.
6- İstanbul Tabip Odası olarak hazırladığımız ‘Pandemi Periyodunda Özel Hastanelerde Sıhhatin Finansmanı Raporu’nu 20 Nisan 2021 tarihinde kamuoyuyla paylaşmıştık. Geçtiğimiz hafta gündeme taşıdığımız özel hastane işverenlerinin salgını fırsata çevirme uygulamalarının yöneticiler tarafından da görülmesi sevindiricidir. Fakat şikayet etmek yetmez. Vatandaşlar can kaygısındayken kâr peşinde koşan, COVID-19 hastalarından her ne suretle olursa olsun fiyat talep eden özel hastaneler sıkı bir formda takip edilmeli, Toplumsal Güvenlik Kurumu bu hastanelerle mukavelesini feshetmeli ve bu hastaneler kamulaştırılmalıdır.
7- Alınan önlemlerin 29 Nisan akşamından başlatılması, birçok vilayette yapılması planlanan 1 Mayıs kutlamalarını ve İstanbul 1 Mayıs bileşenlerinin 30 Nisanda Çıkarı Yokuşu, Şişhane ve Kadıköy’de yapacağı 1 Mayıs’larda katledilenleri anma merasimlerini engelleme hedefi taşımaktadır. Salgınla uğraşın bir “güvenlik meselesi” haline getirilerek insan hakları ihlallerinin yaygınlaştırılması, muhalefetin bastırılması, demokratik hakların engellenmesi, toplumsal ve kişisel özgürlüklerin sonlandırılması için kullanılmasından derhal vazgeçilmelidir. Muhtaçlığımız olan baskıcı, otoriter, anti demokratik uygulamalar değil insan hakları merkezli pandemi gayretidir.
8- Kapanma önlemleri sokağa çıkma yasaklaması biçiminde uygulanmamalı, 20 yaş altı ve 65 yaş üzeri de dahil olmak üzere yurttaşların açık havada, fizikî aktivite yapabilmelerine imkan sağlanmalıdır.
Kamuoyuna hürmetlerimizle duyururuz.”
Gazete Duvar
