Uyuşturucu kaçakçılığı ve cinayete azmettirmekten aranan Naci Şerifi Zindaşti’nin özgür bırakılmasını sağlamak için yargıçlar üzerinde baskı yaptığı gerekçesiyle yargılanan Cumhurbaşkanlığı Hukuk Siyasetleri Üyesi ve eski AKP İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu Zindaşti ile nasıl tanıştığını anlattı.
Sözcü’den İsmail Saymaz’a konuşan Burhan Kuzu, Zindaşti’yi kendisiyle tanıştıran kişinin AKP Beşiktaş İlçe Teşkilatı üyesi Aliye Uzun olduğunu belirterek Kuzu, “Seçimde bayan kollarında çalışıyordu. Orada tanıdım” dedi.
Zindaşti, tabirinde Aliye Uzun’un fuhuş yaptırdığını ve vatandaşlık almak için kendisinden 650 bin TL istediğini söylemişti.
Burhan Kuzu’nun sorulara verdiği karşılıklar şöyle:
Zindaşti’yi sizinle kim tanıştırdı?
Zindaşti’yi bana “Naci Şerifi” diye getirdiler. Sonradan anladık, Zindaşti olduğunu.
Kim getirdi?
Aliye (Uzun) Hanım getirdi. (AK Parti) Beşiktaş Teşkilatı’ndan.
Ne diye getirdi?
İşadamı diye getirdi. Nusret’te oturuyorlarmış. Ben de vardım. Bir çay içtik. Hem de Nusret’in en görünen yerinde. “Ne istiyorsun benden?” dedim. “İranlıyım. Annem Hakkarili. Yarı Türküm. Mali durumum iyi, Türkiye’ye yatırım yapacağım. Vatandaş olunca daha kolay oluyor” dedi. “Hay hay, sen yap müracaatını” dedim. Ben milletvekiliyim o vakit. Bizim işimiz, yatırımcıya dayanak olmak. Neyse, yaptı müracaatını, aradım Vatandaşlık Genel Müdürünü. Müdür bir ay sonra döndü. “Hocam, İranlının belgesi problemli, ne diyorsun?” dedi. “Aman, kalsın verme” dedim. Onu söyleyen benim. “Sakın verme!” dedim. Sen “Devlet vermedi” diye yazmışsın. Engelleyen benim. Israr etmedim üstelik. Tam bilakis, “Vermeyin” diye ısrarla söyledim. “Sakın” sözünü kullandım. Hâlâ da alamadı. Hasebiyle, gördüğünüz fotoğraf, işte o fotoğraf.
Aliye Uzun’u AKP Beşiktaş İlçe Örgütü’nden mi tanıyorsunuz?
Tabi tabi, oradan tanıyorum. Orada vazifeliydi. Seçim devrinde kendisi orada çalışıyordu.
Bu bayan Zindaşti İddianamesi’nde farklı tarifte geçiyor.
Valla onu bilmiyorum artık, günahını almayayım.
Uzun’dan kaynaklı Zindaşti’nin karıştığı silahlı ataktan bahsediliyor.
Olmuştur, bilmiyorum. Benim dışımda olan şeyler.
Zindaşti ile bir kez mi görüştünüz?
Yüz yüze bir kez görüştük. Telefonla, kızı öldürülmüştü, başsağlığı verdim. Benim de kardeşim ölmüştü. O aradı.
Zindaşti tutuklanınca yargıçları neden aradınız?
Zindaşti ile görüşerek aramadım. Avukat geldi, İlker Dağlı. İlker benim öğrencimdir hukuk fakültesinden. Zindaşti ile alakalı olarak “Dokuz aydır tutuklu, dava da açılmıyor” dedi. Hakimi aradım, “Ne olacak, bu türlü bir durum var” dedim. “Hocam, bakıyoruz” dedi. Ben Naci Şerifi diye biliyordum. Ne vakit ki çıktı kaçtı, o vakit gazetelerden öğrendik, baronluk bilmem ne…
Yargıçlar sizin tarafınızdan baskı altına alındıklarını söylüyor.
Söylüyor işte ancak, hakim rüşvetten yargılanıyor. Öbür bir sınır vardı tahminen de.
Diyorlar ki, Kuzu tarafından baskı altına alındık.
Kocaman adamlar baskı altına alınır mı yani? Mahkeme neye karar verirse bakacağız. Ben baskı altına almadım. Ben ne konuşacağımı bilirim.
Yargıçları Cumhurbaşkanlığının telefonundan aramışsınız.
Ben aradığım vakit milletvekili değilim. Vekilliğimin bittiği periyoda denk geliyor. 2018’in Ekim ayına. Ortada ne nüfuz var, ne bir şey var.
Zindaşti kaçtı. Bir pişmanlığınız var mı?
Sevgili kardeşim, kaçırmasalardı. Kaçıran ben miyim? Çıkmasına ben sebep olmadım ki, pişmanlığım olsun. Sonuç itibariyle devletin polisi var. Dışarıya çıkmışsa, hakimin biri çıkarmaya karar vermiş, öteki de tutukluluğun devamına… Buna karşın 2-3 saatte kaçmış. Evvelce bir hazırlığı olmadan kaçabilir mi bu adam? Nasıl kaçmış?
Kimin sorumluluğu var?
Bilemem ben.
Bu türlü bir alaka ağı içinde olmaktan rahatsız mısınız?
Elbette canım, benim bilerek içinde olduğum, tercih ettiğim bir bağ değil bu. Sonuçta siyaset o denli bir güç ki, öbür şeye benzemez. Akşama kadar yüzlerce beşerle fotoğraf çektirirsin, adam elini omzuna atar, “Çek” diyemezsin. Ne yapacaksın? Siyasetin faturası diyelim. (HABER MERKEZİ)
Gazete Duvar
