ANKARA – HDP Eş Genel Lideri Mithat Sancar, vilayet eşbaşkanlarıyla online toplantıda yaptığı konuşmada gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
2020 yılının sıkıntı bir yıl olduğunu belirten Sancar, “Pandemi, ülkemizde ağırlaşan baskı ve zulüm siyasetleri ile bölgedeki savaş siyasetleri hem dünyada hem de bölgede önemli tahribatlar yarattı ve acılara yol açtı” dedi.
HDP’nin geride kalan yılda baskılara karşı geriletilemediğini söz eden Sancar, “Bir yandan bizi tasfiye hedefli ağır baskılar, zulüm siyasetleri uygulanırken öbür yandan eşi görülmemiş bir direnişle karşılaştı bu siyasetler. Bu direnişin mimarları yereldeki yöneticilerimizdir. Yöneticilerimizin birlikte hareket ettiği halkımızdır. Bilhassa Kürt halkının sonuna kadar kendi iradesine sahip çıkma kararlılığıdır. Bu kadar ağır baskıya karşın HDP, bırakın zayıflatılmayı geriletilemedi bile. Tam bilakis çabayı yürüteceğimiz yeni siyasetler üretmekten bir an bile geri durmadık” tabirlerini kullandı.
’31 MART SEÇİMİNDE İKTİDARI DURDURDUK’
HDP’nin 31 Mart Mahallî Seçimlerinde uyguladığı stratejiyle iktidarı mağlubiyete uğrattığını belirten Sancar, Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektöre karşı öğrencilerin yansısına de değindi. Sancar’ın açıklamalarının satır başları şu halde:
KAYYIMLARI MAĞLUBİYETE UĞRATTIK: Kürt kentlerinde kayyımları mağlubiyete uğrattık, Batı’da da iktidara kaybettirdik. Bu tıpkı vakitte umudu canlandırma, gayret azmini güçlendirme deneyimidir. İktidarı yenebileceğimizi gösterdik. Bunu nasıl başaracağımızı yerelde bütün güçler gördüler. Bu ülkede kutuplaştırma ve çatıştırma siyasetlerinin üstesinden gelinebileceğini biliyoruz. Gayemiz de budur. Kürt halkı ile fakir, işçi, ezilen ve bütün kısımların hak çabasını birleştirmenin mümkün olduğunu biliyoruz. Bunun en temel gayemiz olduğunu kuruluşumuzdan beri söylüyoruz. Hiçbir somut ittifaka ve pazarlığa girişmeden, bu iktidarı geriletmek için Batı’da aday göstermedik fakat aday göstermemek çalışmamak demek değildi. Her alanda sizlerin öncülüğünde, gönüllülerimizin emekleriyle bu iktidarı durdurduk ve o gün bugündür iktidar kendine gelemiyor. Bugün iktidar önemli bir çıkmaza girmişse bunda 31 Mart ve 23 Haziran’da uyguladığımız stratejinin besbelli bir rolü vardır.
KAYYIMLAR YALNIZCA KÜRT BELEDİYELERİYLE SONLU KALMAYACAKTI: Kayyım siyaseti yalnızca Kürt belediyeleri ve HDP’li liderlerle sonlu kalmayacaktı, bunu biliyorduk. Bir yerde başlayan uygulamanın, baskıcı bir uygulamanın, zulüm siyasetinin orayla hudutlu kalması kelam konusu olmaz. “Kayyım siyaseti yalnızca belediyelere yönelik kısmı bir uygulama değil” demiştik. “Bu, ülkeyi Kayyım Cumhuriyetine dönüştürmenin hazırlığı ve antrenmanıdır” demiştik. Zati Türkiye’de daima bu türlü olmuştur. Bütün baskıcı ve kıyıcı pratikler evvel Kürt kentlerinde ve Kürt halkına karşı uygulanır. Orada olgunlaştığına kanaat getirilirse Türkiye’nin her yerinde yaygınlanlaştırılır.
KAYYIM SİYASETİNİ BİR REJİM HALİNE GETİRİLİYOR: Bakın kayyım tartışması uzun mühlet yalnızca belediyelerimizle hudutlu kaldı. Bu tartışmanın daha da geniş bir çerçevede ele alınması gayretimiz gereğince karşılık bulmadı. Ama son vakitlerde, o vakit söylediğimiz şeyin nasıl gerçeğe dönüştüğünü adım adım daha görür hale geldik. Daha geçen geçenlerde bir kanunla bütün sivil toplum kuruluşlarına kayyım tayin etme yolu açıldı. Yani bu iktidar, kayyım siyasetini bir rejim haline, ülkedeki hükümran idare biçimi haline getirmenin adımlarını her basamakta atmaktan geri durmuyor. Tam bilakis rastgele bir mahzur tanımayacağını, kendisini durduracak güçlü bir toplumsal irade ortaya çıkmadıkça bu siyasetleri sürdüreceğini gösteriyor.
REJİM UZUN MÜDDETTİR DEMOKRATİK BİRİKİMİ TASFİYE İÇİN HER USULÜ DENİYOR: En son Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar bütün Türkiye’ye kayyım gerçeğinin ne manaya geldiğini net biçimde gösterdi. Kayyım siyaseti üniversiteleri de egemenliği altına alacak duruma gelmiştir. Bu rejim uzun müddettir bütün pahaları, demokratik birikimi, toplumsal uğraşlarla kazanılmış bütün imkanları tasfiye etmek için her yolu deniyor. “Yeni rejim inşası kelam konusudur” dediğimizde kastettiğimiz temel sıkıntının bu olduğunu da yine hatırlatalım.
ÜNİVERSİTE KAPISINA KELEPÇE VURULDU: Bu iktidar, daima tek parti devrinden bahsederek kendisini daha iyi göstermeye çalışsa da uygulamaları tek parti devrini geride bırakmıştır. Bu iktidar, darbe kelamını ağzından düşürmüyor. Her itirazı her toplumsal tepkiyi bir darbe olarak karalıyor. Lakin bütün uygulamaları, darbeci bir zihniyetin devamıdır. Bakın 12 Eylül periyodunda yapılmayan, bu iktidar devrinde yapılıyor. Üniversitenin kapısına kelepçe vuruldu. Bu aslında bir gaf, kolay bir önlem alma telaşının yarattığı bir davranış değil; bu zihniyetin dışa vurumudur. Üniversitenin kapısını kelepçe ile kapatma tutumu ve refleksi bu iktidarın kendi güvenlik aygıtına benimsettiği davranışın en çarpıcı göstergesi haline gelmiştir. Tarih bunu unutmayacaktır. Halklar bunu unutmayacaktır. Vicdanlar bunu unutmayacaktır. Bu iktidar için kara leke olarak kalacaktır. Lakin özgürlük çabasında kırılması gereken manilerin neler olduğunu da hepimize hatırlatacaktır.
İKTİDARA NAZARAN TOPLUMUN YARISINDAN FAZLASI TERÖRİST: Öğrenciler, “kayyım rektör istemiyoruz” diye itiraz ediyor, çabucak devreye terörist yaftası sokuluyor. İtiraz eden herkes teröristtir. Bu iktidara bakarsanız herkes teröristtir. Daha doğrusu kendilerine direkt bağlı olanlar dışında herkes teröristtir. Hatırlayın, 2018 seçimlerinden evvel de kendilerine oy verenler dışında herkesi terörist olarak ilan etmişlerdi, hain olarak yaftalamışlardı. Bu iktidara nazaran toplumun yarısından fazlası teröristtir.
BİZİM ÜZERİMİZDEN HAREKET YAPMAYIN: Haddini bilmezlerin, hangi sözlerle kimlere hizmet ettiklerini o partinin yöneticileri tekrar düşünmek zorundadır. Bu ülkenin en olgun demokratik gücü olan, bu ülkede birlikte barış içinde eşitçe yaşama isteğinin ve mefkuresinin yılmaz savunucusu olan HDP’ye yönelik bu cins ataklardan hiç kimse medet ummasın. Bunların hizmet ettiği tek yer ve tek maksat vardır o da bu iktidarın kendisini daha kolay devam ettirmesidir. Kim ki iktidara takviye vermek istiyorsa bunu HDP’ye saldırarak yapmak zorunda değildir, daha dürüst davranmalıdırlar. Bizim üzerimizden hareket yapmayın.
AİHM KARARI HDP’YE YÖNELİK TASFİYE SİYASETLERİNİN İSPATIDIR: Son olarak AİHM’in evvelki devir Eş Genel Liderimiz Selahattin Demirtaş hakkında takındığı tavır bu çerçevede değerlendirilmelidir. Hukuksuzlukta, adaletsizlikte, ayrımcılıkta, keyfilikte nereye varıldığını bu karara karşı iktidarın gösterdiği reaksiyondan daha iyi anlayabiliriz. Bunu bizler biliyoruz ancak artık bütün Türkiye halklarının da bütün demokrasi güçlerinin de daha açık görmesi mümkün hale gelmiştir. Lakin yalnızca görmek yetmiyor, bunu değiştirmenin imkanlarını yaratmak için daha güçlü olmak gerekiyor. AİHM kararı sıradan bir karar değildir. Selahattin Demirtaş kararı bilhassa bir noktanın, bir gerçeğin altını kalın bir çizgi ile çiziyor, diyor ki “2016’dan bu yana HDP’ye yönelen operasyonların tamamı siyasaldır. İktidar yargı ve hukuku kullanarak HDP’yi tasfiye etmek istemiştir. Ortada hukukla açıklanacak hiçbir durum yoktur, yapılan her şey siyasaldır. Bu operasyonlar siyasi gayelidir. O nedenle AİHM mukavelesinin ağır bir formda ihlal edilmesi sonucu doğurmuştur.
HDP KAPATILAMAZ: Son nokta olarak şunu söyleyeyim, ortalıkta parti kapatma söylentileri dolaşıyor. Bunları ciddiye almayın. İktidar, acizliğini siyasi mühendislik yoluyla ortadan kaldırmak için kapatma tehdidini kullanmaktadır. Bunun birinci amacı bizleri, kitlemizi, çalışanlarımızı tereddütlere sevk etmek olabilir. Buna karşı en güçlü yanıt asla ve asla tereddüde kapılmamak, en ufak bir soru işaretini bile zihinlerde taşımamaktadır. Bizim her türlü operasyona karşı önlemimiz vardır. İster hukuku kullanarak bize yönelsinler, ister fiilen bizi kuşatsınlar, bugüne kadar nasıl tesirli bir usullerle karşı koyduysak bundan sonra da motamot o denli yapacağız. HDP bir fikriyattır, HDP ruhtur, HDP halktır. HDP kapatılamaz. HDP’yi kapatmak Türkiye’de demokrasi umudunu, Türkiye’de tüm halkların gelecek umudunu kelepçeye vurma gayretidir. (DUVAR)
Gazete Duvar
